20 Mayıs 2018 Pazar

ROMA'da 2. gün :))))

Bir gün önceki yorgunluğa gece 10'da yenik düşmüştüm. Sabah zınk diye saat 5'te gözlerimi açtım. Gün ağarmıştı. Bizimkiler uyuyordu (annem ve ablam). Kahvaltıya 2 saat, otelden çıkmamıza 4-5 saat vardı daha. Böyle zamanlarda yani yeni bir yere gitmişsem ve sayılı günümüz varsa, bende bir enerji patlaması oluyor. Günün her saatini değerlendirmek istiyorum. Özellikle de sabahın ilk saatlerini. Ama bu grup pek de öyle sabah erkenden yollara düşeceğe benzemiyordu. Nitekim bugün de dahil diğer günler de otelden ayrılışımız 9:30-10:00'u buldu. Bir tek döneceğimiz sabah saat 8:00'da herkes kahvaltısını etmiş ve hazırlanmış bir şekilde lobideydi.

Baktım bizimkiler kıpırdanmaya başladılar ve uyandılar. Ben daha fazla dayanamadım ve aşağı indim, şöyle caddenin başına kadar yürüdüm. Baktım dün biletleri aldığımız dükkan açık:))) Hemen odaya geri döndüm ve Beliz'i 'hadi, hadi kalk, kahvaltıya kadar birer kahve içelim' diye ikna ettim. Bir müddet sonra tıpkı İtalyanların her sabah tezgah önünde kahvelerini içtikleri gibi biz de cappuccinolarımızı yudumluyorduk:)))

Burada zaten hemen hemen her köşe başında kahve dükkanı var. Öyle bizdeki gibi konsept, tarz dükkanlar değil. Gayet sade, amaca yönelik, bi kahve içip, istersen bir şeyler alıştırıp çıkmalık dükkanlar. Tam "Coffee Corner"lar. Adamlar işe gitmeden hop bir kahve hüpletip güne öyle başlıyorlar.

Derken kahvaltılar edildi. Lobide buluşmak için bir saat belirlendi (9:00). Oraya mı gidelim, buraya mı gidelim diye günün rotası belirlendi ve biz ancak 10 gibi otelden çıkabildik. 

62 numaralı otobüse binip Chiesa Nuova'a gittik. Az biraz yürüdükten sonra Castel Sant'Angelo'nun önündeki Ponte Sant Angelo köprüsünden (Hadrian Köprüsü)  karşıya geçtik.














Castel Sant'Angelo - Melekler Kalesi



Castel Sant'Angelo


Roma'nın en önemli tarihi yapılarından biri olan Castel Sant'Angelo M.S. 139 yılında Hadrianus (Hadrian) için yapılmış. Daha sonra Aurelianus'un yaptırdığı kent duvarlarına dahil edilmiş. Ortaçağ'da kaleye dönüştürülmüş, hapishane ve papaların ikametgahı olmuş. Fatih Sultan Mehmet'in oğlu Cem Sultan da bu kalede hapis yatan mahkumlar arasındaymış.


Kalenin içinde Vatikan'a giden gizli bir yol 1227 yılında, papanın tehlike anında kaçış güzergahı olarak inşa edilmiş.


Bir çok eserin sergilendiği, günümüzde müze olarak kullanılan bu kaleyi sizce gezdik mi peki? Tabii ki hayır :( Çünkü grup böyle bir müze gezisi için hiç uygun değildi:(



Bir sonraki durağımız Castel Sant'Angelo'nun hemen ilerisindeki Vatikan'dı.





Vaticano - Vatikan


Dünyanın en küçük ülkesi. 1929 yılından itibaren bağımsız bir devlet olan Vatikan, Papa tarafından yönetiliyor. İsviçreli muhafızlardan oluşan bir ordusu, kardinallerden oluşan bir meclisi ve hazinesi var. Hristiyanlık dininin Katolik mezhebinin de yönetim merkezi aynı zamanda.

Vatikan'a giriş ve içeride bulunan Vatikan Müzesi, Vatikan Bahçesi, St. Peter Bazilikası ve Sistine Şapeli'ni gezmek için önceden bilet almanızda yarar var. Yoksa yılan gibi kıvrılan uzun kuyrukta saatlerce beklemeyi göze almanız gerekiyor. Eğer Roma seyahati planlıyorsanız Vatikan için bir gün ayırmanız ve biletinizi önceden web sitesinden almanız iyi olur.


Peki sizce biz Vatikan'a girip, gezebildik mi? Tabii ki HAYIRRRR. Çünkü önceden bildiğimiz halde bilet almamıştık, çünkü gittiğimizde çok uzun bir kuyruk vardı, çünkü grup gezmek isteyenler ve istemeyenler olarak ikiye ayrılmıştı. Ve tabii bu grup Vatikan'ı gezmek için uygun bir grup değildi. Biz ne yaptık? Meydana hayran hayran bakıp, bol bol fotoğraf çektik.

Bir sonraki gelişimde (Trevi'de bozukluk attık neticesinde) kesinlikle bir gün Vatikan için ayrılacak ve "Stendhal Sendromu" yaşanacak:))) 

Vatikan'a girememiş olmanın acısını, yol üzerinde gördüğümüz her kiliseye girerek çıkartıyorduk.





Bu arada teyzeler yorulmaya başladı, zamanı gelmişti. Ama yol üstündeki hediyelik eşya dükkanlarına bakmadan da edemiyorlardı. Aklıma gelmişken naçizane bir öneri; illa ki hatıra bir şeyler; magnetti, kalemdi, anahtarlıktı, kupaydı, t-shirttü, eşe dosta hediye falandı almak isterseniz, her yerde hemen hemen aynı ürünler var ve fiyatları hep aynı. Bir de bu dükkanlarda genelde uzak doğulu arkadaşlar var ve pazarlığa hiç yanaşmıyorlar benden söylemesi. Ufak bir öneri daha; alacağınız ne varsa bir günde ve kalacağınız yere dönmeye yakın alın ki hem gezerken yük olmasın, hem de her gördüğünüz dükkana girip vakit kaybetmeyin. İnanın sokaklar daha güzel.


Hard Rock
Hadi meraklısına bir bilgi; bu yol üzerinde bir Hard Rock mağazası var :)

Geldiğimiz yoldan geri dönmeye başladık, etraf çok daha kalabalıklaşmıştı. Yorulan teyzeleri dinlendirmek ve acıkan karınlarını doyurmak için cadde üstünde saçma sapan bir yere oturduk. Restoran desen restoran değil, kafe desen hiç değil, pastane büfe arası bir yer. Yediğim en kötü bruschettayı burada yedim :((( Neyse ki teyzeler dinlenmiş, karınları doymuştu.







Yine burada bende ipler kopuk. Nereden, nasıl gittik de kendimizi Navona Meydanı'nda bulduk hatırlamıyorum. Ama işte o güzel meydandaydık. Zaten Vatikan'la meydan arası 10-15 dakikalık yürüme mesafesi.



Piazza Navona - Navona Meydanı


M.S. 1. yüzyılda İmparator Domitian zamanında stadyum olarak inşa edilmiş burası. Stadyumun yıllar içinde yıkılması sonucu Papa X. Innocent (1644-1655) bölgenin yeniden düzenlenmesini istemiş. Böylece Navona Meydanı ortaya çıkmış. Yayalara ayrılan kısım stadyum, etrafındaki binalar ise tribünlerin olduğu bölümmüş. Meydandaki binaların çoğu 16. ve 17. yüzyıllardan kalma.


Meydanda yer alan üç çeşmenin en ünlüsü "Fontana dei Quattro Fiumi" (Dört Nehir Çeşmesi) 1651'de Gian Lorenzo Bernini tarafından Papa X. Innocent için yapılmış. İsmi dört kıtadaki, dört nehrin, dört tanrısından geliyormuş. Afrika'daki Nil, Asya'daki Ganj, Avrupa'daki Tuna ve Amerika'daki Plata. Roma döneminden kalma ortadaki dikili taşın üzerinde de İmparator Vespasianus, Titus ve Domitianus'un adlarının hiyeroglifi var.

Fontana dei Quattro Fiumi

Çeşmenin hemen arkasında da Sant'Agnese in Agone Kilisesi yer alıyor.

Sant'Agnese in Agone Kilisesi


Şık kafelerin bulunduğu meydanda, sokak ressamlarını ve müzisyenlerini günün her saatinde görmek mümkün. Bundandır ki meydan geceleri de çok hareketli ve kalabalık.


Biz daha etrafa hayranlıkla bakarken birden deli gibi yağmur yağmaya başladı. Meydan bir anda boşaldı, herkes bir yerlere sığındı. Biz de bir restoranda boş bulduğumuz bir yere oturup yağmurun dinmesini bekledik. 



Yağmurun dinmesinin ardından meydan yine hareketlendi. Biz de kalkıp Pantheon'a doğru yürümeye başladık.

Hızlı adımlarla yürürken bir de baktık (hatta aklımızda olan ve "bi kahve içmeden dönmeyelim" dediğimiz) Roma'nın en eski kahve dükkanı Sant'Eustachio il Caffe'nin önündeyiz. İçerisi hınca hınç dolu, dışarıda yine yağmur başlamış. Diyemedik tabii şurada bir kahve içelim diye. Alelacele içeri girip 1-2 paket kahve alıp çıktık ancak. Ve içimizde bir yudum kahve içememenin hüznüyle hızla uzaklaştık oradan :(((

Yağmur şiddetini artırmıştı bu arada. Neyse ki Pantheon'a gelmiştik :))) Yağmurdan kaçalım derken doluya tutulmuş gibiydik, içerisi çok kalabalıktı. Yine de bu muhteşem yapıyı görmüş olduk.

Pantheon



Pantheon Antik Roma'da tüm tanrıların tapınağı olarak inşa edilmiş. M.S. 609'da 'Bakire Meryem Kilisesi' olarak kutsanmış. 



Tapınağın en önemli kısmı, çapı 43 metre olan kubbesi. Bu devasa kubbe, dünyanın en büyük takviyeli beton kubbesi olarak biliniyormuş. Kubbenin ortasındaki 9 metre çapındaki Oculus (göz) denen delik de içeriye ışık girmesini sağlayan tek yermiş. 


Bu yapıyı önemli yapan başka bir özelliği de, girişte sol taraftaki lahitte Rönesans sanatçısı Raffaello'nun, yandaki şapelde de Kraliçe Margherita ve eşi Kral I. Umberto'nun yatmasıymış.

Buradan da 10 dakika kadar bir yürüme mesafesi olan Fontana di Trevi'ye geçecektik. Bir gün önce biz görmüştük ama gruptan görmeyenler vardı :) Ama önce yol üstünde Sant'Ignazio Kilisesi'ne girdik. 

Chiesa di Sant'Ignozia di Loyola - Sant'Ignazio Kilisesi



1626-1650 yılları arasında Barok tarzında yapılmış olan bu Katolik kilisesinin tavanındaki freskler oldukça ilginç.


Cizvit Rahibi olan Fra Andrea Pozzo'nun Aziz Ignatius'un cennete girişini betimlediği, göz yanılsaması yaratan tavan freksinin daha iyi görülebilmesi için yere büyük bir ayna konmuş. Böylece boynunuz tutulmadan tavandaki figürleri daha iyi inceleyebiliyorsunuz.



Fontana di Trevi'ye gitmek için Via del Corso'yu geçtik ve çeşmeye ulaştık (Pantheon'la çeşme arası 10 dakika). Tabii ki yine çok kalabalıktı. Yine fotoğraflar çekildi, yine hayran kalındı.





Mola vermenin zamanı gelmişti. Bir kafeye oturduk ve kahvelerimizin yanına tiramisu sipariş verdik :))) 

Günü çok yürüyerek ve bir çok yeri görerek geçirmiştik. Ama çeşmeyi bir de akşam görmek istiyorduk. Onun için etrafta biraz daha vakit geçirmeliydik. Bugün grubun performansı hiç de fena değildi. Bir teyzenin dışında herkes gezmeye hevesliydi. Onu da kendi isteğiyle taksiye bindirip otele gönderdikten sonra Via del Corso üzerindeki mağazalara baka baka Piazza Venezia'ya (Venedik Meydanı) vardık.





Piazza Venezia - Venedik Meydanı

Piazza Venezia

Roma'nın trafiği en işlek meydanı, şehrin merkezi. Kral Victor Emanuel II abidesi de burada. Roma'ya geldiğinizde nerede kalırsanız kalın, mutlaka önünden geçeceğiniz bu anıtın etrafında da gezilebilecek bir çok yer var. 


Meydanın karşısında Via del Corso'nun başlangıcında bir çok restoran-kafe var. Buralardan birinde oturup bu devasa yapıyı karşıdan da izleyebilirsiniz.

Biz ne yaptık? Bu işlek meydandan anıtın tam karşısına geçip fotoğraf çektik. Hava da kararmaya başlıyordu. Karınlar açıkmıştı. Yavaş yavaş Fontana di Trevi'ye doğru gitmeliydik. Bu sırada meydanın karşısında (sırtınızı anıta verince) 'Flying Tiger' mağazasını gördüm. Kaçar mı? Kaçmadı tabii :)))) İçeri girince herkes kendine göre bir şeyler buldu, alıp çıktı.

Via del Corso'yu artık iyice öğrenmiştik :) Çeşmeye doğru gitmek için saptığımız yol üstünde gördüğümüz bir restorantta (Ristorante Ilmiraggio Trevi) yemek yedik. Hava iyice kararmıştı, çeşmenin ışıklandırılmış halini görmek için uygun zamandı.


Fontana di Trevi, gündüz olduğu kadar olmasa da yine kalabalıktı. Ve yine muhteşemdi :))


Bugün yeteri kadar gezmiş ve yorulmuştuk. Günü 14.915 adımla bitiriyorduk. Artık otobüse binip otele dönebilirdik.

1 yorum:

  1. Gezip büyük bir coşkuyla yazdığınız her yeri geçtiğimiz yaz ben de adım adım gezip soludum. Yazdıklarınızla hayran kaldığım o yerleri gün gibi gözümde yeniden canlandırdınız. Muhteşem yazınız ve içime işleyen samimiyetiniz için teşekkürler. Sevgiyle kalın.
    (SS)

    YanıtlaSil