5 Haziran 2018 Salı

ROMA'da 4. gün :))))

Evet Roma'da son günümüz :(( Güzel şeylerin çabuk bittiği aşikar. Roma seyahatimizin son gününü iyi değerlendirmemiz gerekiyordu. Bugünün planı Colosseum (Kolezyum) ve Trastevere :)))

Sabah ritüeli kahvaltı, hazırlık vs. bittikten sonra otobüse binip Kolezyum'un önünde indik. Kolezyum'u pazar gününe bırakmamızdaki neden, girişlerin ücretsiz olmasıydı. Ama evdeki hesap çarşıya uymadı. Çünkü yine geç çıkmıştık otelden ve Kolezyum'a vardığımız zaman giriş için acayip bir kuyruk vardı. Ya bu kuyrukta 2-2,5 saat beklemeyi göze alacaktık ya da girişte oluşturulan gruplarla, 20 euro verip rehber eşliğinde az biraz bekleyip girecektik içeriye. Şimdi Roma'ya kadar gelmişiz, bir çok yeri gezmişiz, Vatikan'ı gezememişiz :(( Kolezyum'a dışarıdan bakıp gitmek olmaz diye düşünüp biz gençler(!) 20 euro verip tura katılmaya karar verdik. Tekrar hatırlatmakta yarar var Roma Pass kartı aldığınız taktirde girişteki uzun kuyruğu beklemeden girebiliyormuşsunuz ve Roma Forumu, Palatino Tepesi de dahil bu kartla gezilebiliyormuş.







Annem ve arkadaşları girmek istemedi, onlardan ayrıldık. 15-20 kişilik bir grupla rehberin peşine takıldık. Yarım saat içinde Kolezyum'un içerisindeydik. Bir yandan rehber anlatıyor, bir yanda da fotoğraflar çekiliyordu. Çok kalabalıktı içerisi. Rehberin anlattığı çoğu şeyi duyamasam da çok etkileyiciydi her yer  :((


Colosseum - Kolezyum





Kolezyum'un bulunduğu alanda Flavium Hanedanlığı döneminde İmparator Neron'un sarayı varmış. Halkın çıkardığı isyan sonucunda saray ateşe verilmiş. İmparator Vespasian tarafından M.S. 72 yılında sarayın bulunduğu bu alana bir amfitiyatro inşaatı başlamış. Köleler ve mahkumlar tarafından yapılan bu yapının inşası 8 yıl sürmüş ve M.S. 80 yılında Titus döneminde tamamlanmış. Başlangıçta adı “Flavius Amfitiyatrosu” olan yapı zamanla “Colosseum – Kolezyum” olarak anılmaya başlamış.







Kolezyum'un açılışı 100 gün gece-gündüz sürmüş. Açılış oyunlarında yapılan dövüşlerde bir çok hayvan ve gladyatör ölmüş.






55-60 bin seyirci kapasitesi olan arenada 80 tane kemerli girişi bulunuyor. 188 metre uzunluğunda ve 156 metre genişliğinde oval bir formu olan yapının yüksekliği 49 metreymiş.




2000 yıllık Kolezyum doğal afetler ve yıkımlara karşı hala ayakta ve dünyanın yedi harikasından biri olarak sayılıyor.





Kolezyum'un hemen yanında Constantinus Kemeri yer alıyor. 



Roma'nın ilk Hristiyan hükümdarı İmparator Konstantin'in 312 yılında kazandığı Milvian Köprüsü Savaşı'nı onurlandırmak için Roma Senatosu tarafından yapılmış. 



Yüksekliği 21 metre, 25.6 metre genişliğinde ve 7.4 metre derinliğinde olan bu yapıda 3 kemer bulunuyor. 


















Kolezyum'u gezdikten sonra çıkışta annem ve arkadaşlarıyla buluştuk. Trastevere'ye gitmek için otobüse bindik ve yakın bir durakta indik. Aslında yürünemeyecek bir mesafe değildi ama grup yorulmasın diye otobüse binmeyi tercih ettik. 

Yolumuzun üstünde yine harika yerler vardı :))








İtalya'nın üç büyük nehrinden bir olan Tiber Nehri, Roma'nın içinden geçiyor. Bu nehir üzerinden karşıya geçebileceğiniz birbirinden güzel bir çok köprü var. 




Biz de bunlardan biri olan Isola Tiberina'dan karşı tarafa Trastevere semtine geçtik. 




Trastevere



Karnımızda açıkmıştı. Taberna Piscinula'ya (Piazza in Piscinula, 50, Trastevere, Roma 00153oturduk. 





Tabii hakkımı makarnadan yana kullandım. Pasta del Giorno yani günün makarnasını seçtim. Çok da memnun kaldım. Şimdiye kadar yediğim makarna ve türevlerinin hepsi ayrı güzeldi. Pizzalar da tabii :)) 
Yemekten mutlu kalkınca gruptan ayrıldık ve Beliz'le Trastevere sokaklarını arşınlamaya başladık. Elimizde harita olduktan sonra kaybolmak mümkün değildi ama o güzel sokaklarda biz kendimizi kaybettik o ayrı :)) 


Trastevere "Tiber Nehri’nin öte yakası” anlamına geliyormuş. Parke taşlı daracık yolları, yeşillikler içindeki rengarenk evleri ile Roma'nın en fotojenik ve ruhu olan sokakları bence buradaydı. 



Ve sıkça göreceğiniz scooterlar ve bisikletlerle bir o kadar da sevimli :)))




Köşe başı kafeleri, barları, restoranları, pizzacıları ile de çok cıvıl cıvıl ve hareketli bir semt.




Hele o duvar resimleri, dükkan kepenklerindeki illüstrasyonlar beni benden aldı.














Ara sokaklarda kendimizi kaybetmişken Piazza Di Santa Maria meydanına çıktık. Bu meydan Trastevere'nin kalbinin attığı yer olarak biliniyor. Sokak müzisyenlerinin çaldığı müziklerle keyifle vakit geçirmek için ideal bir yer. Ve tabii yine kalabalıktı.







Trastevere 19. yy'da dışlanmışların, istenmeyenlerin yaşadığı bir bölgeymiş, 20.yy'ın başından itibaren ise sanatçıların ve bohem yaşayan zenginlerin bölgesi haline gelmiş.

Ehhh artık biraz yorulmuştuk, meydandan saptığımız ara sokaklardan birinde soluklanmak için bir pubda  (Antilia - Via della Scala, 2, Trastevere, Roma00153oturduk. 








Trastevere'ye doyamasak da o hayat dolu sokakları arkamızda bırakıp nehrin öbür tarafına doğru yola koyulduk.





Bu arada unutmadan pazar günleri Porta Portese Meydanı'nda bitpazarı kuruluyormuş. Öğleden sonra saat 14.00 gibi toplandığı için maalesef yetişemedik. Eğer giderseniz aklınızda olsun çok güzel olduğunu söylüyorlar.

Tabana kuvvet soluğu Piazza Navona'da aldık. Bugün şansımıza bir damla bile yağmur düşmemişti. Akşam üstünün o güzel ışığında meydan büyüleyiciydi. Buranın da gitmeden keyfini çıkarmak istiyorduk.


Grubun ne yaptığından haberimiz yoktu ama tahminimiz erkenden otele döneceklerdi. Meydandayken annemi aradık. Neyse ki henüz otele dönmemişler ve yakınlarda bir yerdelermiş. Biz de dedik ki otele dönmek için daha erken, karnımız da aç. Böylece annemle buluşup Roma'daki son gecemizi Piazza Navona'da güzel bir yemek ile taçlandırdık.


Meydandaki birbirinden güzel restoranlardan biri olan Tucci'de oturduk. Tabi ki tercihimizi yine makarnadan yana kullandık. Pesto soslu makarna, köfteli spagetti ve yanına da bruschetta ısmarladık. Gerçekten son derece leziz makarnalardı ve gider ayak yediğim en güzel bruschettaydı. 






Piazza Navona gündüz kadar gece de çok güzeldi ve kalabalıktı. Yağmur da yağmadığı için herkes meydanda ve kafe-restoranlarda akşamın keyfini çıkarıyordu. Ama bizim için artık otele dönme vaktiydi :(



Fark ettiniz mi biliyorum ama dört gün boyunca Roma'ya kadar gelmişiz bir top dondurma yemedim. Aramızda kalsın ama pek aradığım bir tat değildir. Yani aklıma gelmez öyle kolay kolay. Ama size Roma'nın en ünlü dondurmacılarından biri olan Venchi'den bahsetmek istiyorum. Via del Corso üzerinde bulunan dükkanında kapının dışına kadar taşan bir kuyruk vardı hep. Dışarıdan görebildiğim kadarıyla tezgahın arkasındaki duvardan olduğu gibi çikolata akıyordu. Dondurmalar sizin olsun, ben o duvara yapışabilirim :)))








Kısmet olmadı Vinci'den dondurma yemek derken, akşam ara sokaklardan caddeye doğru giderken bir Vinci dükkanı gördük ve ilginçti ama içerisi boştu. Boştu dediysem o kadar da değil tabi ki. Kapıda bir kuyruk yoktu :))) Hemen içeriye girdik. Benim gözüm dondurmadan önce çikolatalara takıldı tabii. O kadar çok çeşit vardı ki seçmekte zorlansak da birkaç farklı çikolatasından aldık. Bu arada annem ve Beliz dondurma da aldılar, ben almadım. Ama bir daha gidersem mutlaka bir top da olsa yiyeceğim :)))) 



Günü 16.052 adımla mutlu bir şekilde bitirmiştik. Güzel bir seyahatin sonuna gelmiştik. Ertesi gün sabahtan otelden ayrılıp,Türkiye'ye dönecektik.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder